Evlilik Kader midir ? Evleneceğimiz Kişi Belli midir ?
Evlilik muallak kaderdendir. Muallak demek askıda demektir. Yani sonucu bazı sebeplere bağlanmış olan kazadır. İşte dua, himmet ve sadaka gibi şeyler bu kısımda insana fayda verir. Allah-u Teala hikmeti icabı, meydana gelecek olan neticeyi bu sebebe bağlamıştır. Dolayısıyla kul, hangi şeyin neye sebep olarak takdir edildiğini bilmediği için dua, sadaka, tövbe, istiğfar, zikir, ibadet gibi kendisi hakkında hayırlı neticeler verecek olan bütün sebeplere sarılmalıdır.
Mübrem ise, kesinleşmiş demektir. Yani, kesin olarak hükme bağlanmış ve olması kesinleşmiş kazadır. Aslında hepsi Allah’ın ilmi ezeliyyesinde mübrem / kesinleşmiştir. Evlilik bir kaderdir ve muallak kaderdir, diyoruz. Niye muallaktır?
Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor: “Kaderi ancak dua geri çevirir…” Hadisi şerifin de beyanıyla dua, kaderi geri çevirdiğine göre, demek ki dua ile bazı olayların neticesi değişebilir. Mesela; bir kızı, anası babası istemediği biriyle evlenmesi için çok zorladıklarını farzedelim. Kıza danışılıp sorulmadan aileler bu işe karar vermişler, başlık parası almışlar, evlenmesi için de baskı yapıyorlar ve o kızın evlenmekten başka çaresi kalmamış. (Bu gibi şeyler hiç uygun değil ama maalesef doğuda bu tür olaylara rastlanıyor.) Tabi kız “ben bununla evlenmeye mecbur muyum” diye düşünüp evlenmek istemiyor. Şimdi kaderle alakalı birkaç hadisi şerif arzettikten sonra meseleye açıklık getirelim.
“Kazayı ve kaderi ancak dua geri çevirir, ömrü ise iyilik uzatır…” “Allah’ın belası gökten iner, kulun duası yerden çıkar. Dua onu karşılar ve duayla bela kıyamete kadar çarpışırlar.” Dua sahibinin başına belayı indirmez. “Dua inen belaya da, henüz inmemiş (yoldaki) belaya da faydalıdır. Ey Allah’ın kulları! Duadan ayrılmayın.”
Konuya gelecek olursak, şayet bir kimseyi, istemedikleri birisiyle zorla evlendirmek istiyorlar ama o evlenmek istemiyorsa, “Kazayı ve kaderi ancak dua geri çevirir…” hadisi şerifine göre dua etmenin faydası olur ve duala biiznillah netice değişebilir. Tabi dua ederken de nasıl dua edeceğini bilmek lazımdır. Öyle ağız alışkanlığı kabilinden: “Ya Rabbi, ben filan kimseyle evlenmek istemiyorum, beni kurtar.” şeklinde değil de, usûlüyle, edebi ve âdâbıyla, duaların kabul olunması için tavsiye edilen zikirler, tesbihler ve salavatlarla dua etmek lazımdır. Mesela 1479 defa “Selamün kavlen min rabbirrahiym” gibi havaslar var. Selam Risalemizin sonunda bunu bulabilirler. Sonra bazı salavatlar var. Salavat-ı Muzâfat, Salavat-ı Kübra var. “1000 kere şu salavat okuyanın ne muradı varsa olur” diye bir çok salavat-ı şerifeler var.
Ayrıca istihare namazı, hacet namazı kılınıp ona göre hazırlıklarda bulunup 313 tane Fatiha okumak veya 313 tane Âyete’l-Kürsi okumak gibi dua ve niyazlar, biiznillah netice verir. Yani Kur’an’da ve sünnette geçen usulleri takip ederek yapılan samimi dualar, muallak olan kaderi oynatır. Tabi şunu da ifade edelim ki, dua etmek de yine kaderin elvermesiyle mümkündür. Dua ederken bir takım usüllere de riayet etmek lazım.
Bir keresinde Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) dua eden birisine: “Acele ettin (böyle dua kabul olmaz) Duâ ederken önce Allah-ü Teâlâ’ya layık olduğu şekilde hamd et, sonra bana salavat getir, sonra duâ et!” buyurdu. Demek duâya başlarken: “Elhamdülillahi Rabbi’l-Alemîn Vessalâtü Vesselâmü Alâ Rasûlina Muhammedin ve Âlihî Vesahbihî Ecma’în” diyerek başlamalı. Yine bir keresinde adamın birinin ısrarla dua ettiğini gören Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem): “Mührü basarsa vacib oldu” buyurunca, Ashab’tan bir zat Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’e: “Mührü neyle basar ya Resulallah?” diye sorduğunda, Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cevaben: “Amin!’ demekle!” buyurmuşlardır. Dolayısıyla dua eden bir kimse gerek kendi için olsun veya bir başkası için olsun, yaptığı duayı ihlas ve samimiyetle: “Amin!” diyerek mühürlerse, o dua göklere yükselir, arş-ı alayı titretir ve dergah-ı ilahide kabul olur. Şimdi bütün bu usûle adâba riayet ederek yapılan dualar kabul olur ve biiznillah muallak olan kader değişir. Nitekim Allah-u Teala bir âyet-i kerimesinde: “Allah dilediğini siler (dilediğini de) sabit bırakır(yazar)” (Rad suresi 39) buyurmuştur.
“Alın yazısı bozulmaz” deniliyor, evet bozulmaz ama niye bozulmaz? Allah-u Teala senin dua edip etmeyeceğini de biliyor, sadaka verip veremeyeceğini de… İşte ona göre ilmi ezeliyesinde kesin bilgisi olduğu için, o ilmi asla değişmeyeceğinden bozulmaz. Ama sana da bir yandan diyor ki “kulum dua et” yapacağın dua, Benim kararımı değiştirebilir. Niye? Biliyor ki, o kul dua edecek zaten. Ve o duasıyla da o karar değişecek. İşte bunu yine ezelde bildiği için, ezeldeki bilgi yine bozulmuyor. Allah’ın ezeli ilmi yanılmaz.
Meseleyi hulâsa edecek olursak; her şey gibi insanların kaderi de takdir edilmiştir. Ancak dua etmek de, bu kader meselesi içinde yeralan bir faktördür. Eğer kaderimiz müsait ise dua ederek kaderdeki olay geri çevirebilir, kaza reddedilebilir. Dolayısıyla bizler başımıza gelecek olayların kaderi muallak (askıda, değişebilir) mi? Yoksa kaderi mübrem (kesinleşmiş, değişmez) mi? olduğunu bilmediğimiz için, hadisi şeriflerde buyurulduğu üzere; dua, sadaka, tövbe-istiğfar, sıla-i rahim gibi hakkımızda hayırlı neticeler verecek olan bütün sebeplere sarılmamız gerekir.