Bir şeye bağlanmak, eklenmek, sevmek, gönül bağlamak gibi manalara gelir.
Müslümanlar arasında Allah için olan sevgi ve dostluk bağı da rabıtadır.
Bu genel manaya göre, kişinin kalbinin bağlı olduğu her şey, onun rabıta ettiği şey olur. Bu durumda Allah katında makbul olur veya makbul olmaz.
Mesela hadisi şerifte beyan edilen:
“Kalpleri namaza bağlı olanlar…”
“Allah için biraraya gelip buluşanlar…” gibileri, Allah katında makbul birer rabıtadır.
Hafızın Kur’anı ezberlerken düşünmesi, hatırlamaya çalışması da Allah katında kıymetli bir rabıta olur.
Yanlış ve makbul olmayan rabıtalardan bazıları da, kötü istekler, dünyevi maksatlar, şehevani arzular peşinde koşmak ve bu vasıfları takınmak, gibileri.
Kişinin, bir kadını veya parayı veya makamı, gayrı meşru yoldan elde etmek için tasavvur ederek düşünme halleri de, Allah katında asla makbul değildir.
O halde bedenle yapılan fiillerinin sonucunda hesaba çekileceğimiz gibi, kalp ile alakalı hususlarda da hesaba çekileceğimizi düşünerek, Allahu tealanın razı olmayacağı şeylerle kalbimizi meşgul etmememiz gerekmektedir.
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, ashabından Enes bin Malik’e (r.a.) şöyle demiştir:
“Ey Evladım! Kalbinde hiçbir kimseye karşı bir eğrilik olmadan sabahlamaya ve akşamlamaya güç yetirirsen bunu yap.”
Sonra dedi:
“Ey Evladım! Bu benim sünnetimdendir. Kim sünnetimi ihya ederse, beni sevmiştir. Beni seven, cennette benimle birlikte olur.” [1]
NAKŞİ BÜYÜKLERİNDEN OLAN HALİDİ BAĞDADİ K.S., BİR MEKTUBUNDA ŞÖYLE DER:
İnsan rabıtadan boş kalmaz, kimi malına, kimi sanatına, kimi hanımına, kimi arkadaşına ve dostlarına rabıta yapar.
Sofiyyenin ıstılahında rabıta, şu bağları (alakaları) kalpten nefyetmek ten (silip atmak) başka bir şey değildir. Kalbi bu gibi şeylerden çevirip şeyhe bağlamak ve onu hayaline getirmektir. Öyleki, sanki onunla birlik-tedir.
İşlerden her hangi birinde, muhabbet üzere kalbin tefekkürü ile meş-gul olmak, özellikle kalbi ni bu gibi (luzumsuz) şeylerin kapladığı zaman-da yapılan tefekkür, kişinin nefsinde tesir eder. Övülen şeyleri tefekkür, övülür. Zemmedilen şey leri tefekkür de zemmedilir.
İmamı Gazali r.aleyh İhya’da; “Namazın rükünlerinden her bir rükün-de kalpte neyi hazır etmek lazımdır” diyerek açtığı bahiste şöyle der:
Kalbinde Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in keremli şahsını hazır ederek de: “Esselamu aleyke eyyuhennebiyyu.”
İbni Hacer-i Mekki (r.a.), teşehhüd kelimelerinin manasını beyan ettiği şerhinde şöyle der:
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e hitab edilir, sanki bu, Allahu tealanın ümmetinden namaz kılanların halini ona açtığına ve sanki onunla birlikte hazır olduklarına işarettir. Böylece amellerinin en fazilet-lisinde, onlar için şahedet etsin.
Ayrıca onun huzurunda olduğunu hatırlamak, huşu’ ve huzurun ziyadeleşmesine sebep olsun.
Eşbah ve Nazair Haşiyesi sahibi Hamevi, (Nefahatul Kurb vel ittisal bi isbatı-t tasarruf li evliyaillahi teala vel kerameti ba’del intikal) isimli kitabında şöyle der:
Veliler, ruhaniyyetlerinin cismaniyyetlerine üs tün gelmesi sebebiyle değişik suretlerde görülebilirler. Bu mana, bazı sahih hadisi şeriflerde beyan edilen şeye hamledilir:
“Bazı cennet ehli, cennetin bütün kapılarından (aynı anda) davet edilirler.”
Ebu Bekir r.a dedi ki: Bu kapıların hepsinden girmek mümkünm-üdür?
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Evet! Allah’tan, seni onlardan yapacağını umarım.”
(Buhari: 1789, Müslim: 1027)
Peygamberler de değişik suretlerde görülebilir. Nasıl ki Nebi sallalla-hu aleyhi ve sellem, Miraç gecesi Musa’nın (a.s.) kabrine uğramıştı da onu kabrinde namaz kılarken buldu. Sonra Mescidi Aksa’da ona namaz kıldırdı, sonra onu altınca semada buldu. Namazın elli vakitten beş vak-te indirilmesinin sebebi de, Musa a.s. olmuştu. Peygamberlerin cesetleri çürümez, onlar kabirlerinde diridirler.
Hafız Celalettin Suyuti (r.aleyh) “Kitabul Munceli fi Tavrıl Veli” isimli eserinde şöyle der:
Kerametlerin nevileri vardır…
Yirmi ikincisi: Değişik tavırlarda görünmesi. Sofiyye bunu misal diye isimlendirir ve üzerine ruhların cesetleşip misal aleminden olan değişik suretlerde görülmesini bina ederler. Şu ayeti kerimeyi buna uygun görürler:
فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا
“Meryem, onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken, biz ona ruhumuzu gönderdik de o, kendisine tastamam bir insan şek-linde göründü.” (Meryem: 17)
Allame Şemsuddin ibni Kayyım el Cevzi, Ruh kitabında şöyle der:
Ruh için, beden vasfından başka bir şan /vasıf vardır, yüce alemde (refik-ı a’la) bulunur, halbuki ölünün bedeni ile eklidir/irtibatlıdır; öyleki cesedine selam verilirse, kendisi şu (yüce) mekanında olduğu halde selamı red eder.
Reşahat Aynul Hayat isimli eserde,
“Sadıklarla beraber olun” (Tevbe: 119) ayetinin manası hakkında; Onlarla birlikte olmanın iki manası vardır.
Suret bakımından birlikte olmak: Bu da, sadıkların meclislerinde bulunmak, onlarla beraber olmak ki, onlarla devamlı beraberlik sebe-biyle, kişinin batını onların nurlarıyla nurlansın, ahlaklarıyla ahlaklansın.
Mana itibarıyla beraberlik: Bu, batın hase-bince, vasıta olmaya layık olan taifeye rabıta yolu üzere bulunmaktır.
Beraberlik aynı mecliste olmaya ve gözle görmeye ait değildir, belki devamlı sohbet üzere olmak ve suretten manaya intikal etmek gerekir. Böylece vasıta olmak, nazarında devamlı olur, bu vasıta ile hakiki maksud hasıl olur.
İmam Gazali İhya’nın, “Namazın her rukun ve şartında kalpte neyi hazır etmek uygundur” isimli babında şöyle der:
Bil ki; yüzün Beytullah tarafına dönmesi, diğer yönlerden (ayrılıp sadece) Kabe’ye dön-mekle hasıl olduğu gibi, kalbin de Allah’a dön-mesi ancak, gayrısından boş kalmasıyla olur.
Şihab bin Hacer, Feteva Suğra’da şöyle der;
Rabıta, cahil sofilerin bulanıklığından salim olan yoldur. Bu, mendup-tur. Zira hatıraları ve gafleti def etmeyi gerektiren vesilelerdendir. Ve-sileler için, maksud olan şey hükmü vardır.
Şeriatın men etmediği şeyin işlenmesi caiz-dir. Mubah veya mendu-ba götürürse, mubah olur; veya onsuz meydana gelmeyen bir vacibi hasıl ederse vacip olur.
Bizim için tecrübeyle sabittir ki rabıta, bizden bütün yabancıları yok ediyor, sadece o (rabıta edilen) kalır. Bu durum, bir çok düşmana karşı bir düşman ile dostluk edip diğerlerinin üzerine bunu musallat etmek gibidir. Sonra tek olanı da kendisi yok etmeye kadir olabilir.
İnsafla düşünen, bunun güzelliğini anlar, zaten rabıta murad değil-dir, belki ondan murad maksuda vesile olmasıdır.
Allahu teala buyurdu:
“Ey iman edenler! Allah'tan korkun. O'na yaklaşmaya vesile arayın ve yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide: 35)
Ameli salihle olan vesilede, ancak ihlaslı olan ameller vesile olabilir, amellerin ihlaslı olması ancak karışıklıktan kurtuluncadır, tecrübeyle bil-diğimize göre amellerin halis olması ve gafletten arınmış olması, rabıta ile meşgul olunca hasıl olmaktadır.
Gafletle olan amellere itibar olunmaz, gafletin kovulması maksuttur. Maksuda götüren vesileler de maksuttur. Huzuru temin etmek için gafletin yok edilmesi gerekir, gafleti yok eden rabıtanın huzur temin ettiği de aşikardır. O halde rabıta, gafleti def edip huzur ve huşu’ hasıl eden şerefli bir vesiledir.
Hayırlı kişilerin yüzünü hatırlamak, teşvik edilen bir husustur:
قال صلى الله عليه وآله وسلم «خَيْرُ الْوُجُوهِ مَنْ إِذَا رَأَيْتَهُ ذَكَّرَكَ اللهَ»
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Yüzlerin (kişilerin) en hayırlısı, onu gördüğün vakitte sana Allahı hatırlatır.” [2]
Bize Allahı ve ahıreti hatırlatan kişileri hatır-lamamız, sünnet olan bir husustur. İnsaflı kişile-rin bu manayı iyi düşünüp, ümmeti tefrikaya so-kacak şekilde iftira atarak dervişlere dil uzatma-maları gerekir.
İmam Gazali, ilk cüzün 169. sayfasında, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem üzerine salat ve selam okuma hakkında şöyle der:
Kalbinde Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in keremli şahsını hazır et ve ona hitaben de:
“Ey Nebi! Selam senin üzerine olsun, Allahın rahmeti ve bereketi üzerine olsun.”
Tenvir-ul Kulup isimli eserin müellifi Muhammed Emin El Erbili, zikrin edeblerini beyan ederken şöyle der:
Dokuzuncusu, mürşide rabıta:
Müridin kalbini, şeyhinin kalbine karşı tutma-sı ve gaibte olsa bile mürşidin suretini hayalinde muhafaza etmesidir.
Mürşidin kalbini hazine gibi farzedip, o derya-dan müridin kalbine feyz aktığını, ondan bere-ketlerin hasıl olduğunu düşünmesidir.
Bu hususta ayet ve hadisi şeriflerin mevcudiy yeti kimseye gizli kalmasın:
“Ey iman edenler! Allah'tan korkun. O'na yaklaşmaya vesile arayın ve yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide: 35)
“Sadıklarla beraber olun.” (Tevbe: 119)
وقال صلى الله عليه وآله وسلم «اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ»
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kişi, sevdiği ile beraberdir.” (Buhari: 5817)
Arifler der ki:
“Allah ile beraber ol, eğer buna güç yetire mezsen Allah ile beraber olan ile beraber ol.”
Hoca Ubeydullah Ahrar k.s der ki: Ayeti keri-mede emredilen sadıklarla beraber olma emri, iki kısımdır: Suret bakımından beraber olmak ki bu da onların meclislerinde bulunup vasıflarıyla vasıflanmaktır.
Diğeri de, mana bakımından olan beraberlik-tir ki bunu da rabıta ile tefsir etmiştir.
İtiraz olarak şöyle denirse: Salih olan kişinin suretini zihinde hazır etmekle, bu mana nasıl meydana gelir?
Şöyle cevap veririz:
Allahu teala buyurdu:
“…Ama gören gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur.” (Hac: 46)
Namaz için tekbir alınca, dünyalık işlerinden biriyle meşgul olsan, mesela ticaretle, sanatla, ziraatle v.s., ailenle, çocuklarınla ilgili olsan, o kadar meşgul olursun ki hangi rekatta ne yaptığını bile unutursun, namazdan selam ile çıkınca bu durumdan utanırsın, pişman olursun…
Şimdi bu durumun, inkar edilip te namazın olmadı denir mi? Hayır, elbette namazın kamil şekilde olmadı ama namazda bu gibi masivayı düşünmekten dolayı kimse seni levmedemez ve itikad bozukluğu (küfür-şirk) gibi bir sözle vasıfla yamaz. Sen kendini levmedersin, pişman olup niçin daha mükemmel bir namaz kılamadığına üzülürsün.
O halde namaz içindeki gafletten kurtulmak elbette matlup bir iştir, bu da saadetin anahtarıdır. Huzurlu olmak, ibadetin ruhudur. Gafletin gitme si, ancak Allahu tealanın kulun üzerine rahmetini indirmesiyle oluşur. Rahmetin inmesine sebep olan şeylerden biri de salihleri anmaktır.
Sufyan ibni Uyeyne der ki:
“Salihler zikredildiği anda rahmet iner.”
Onların zikredilmesi de onları sevmeye bağ-lıdır. Onları sevmek zaten Allahu tealanın emret tiği bir farzdır.
قال عليه الصلاة والسلام مَنْ أَحَبَّ ِللهِ وَاَبْغَضَ ِللهِ وَأَعْطَى ِللهِ فَقَدِ اسْتَكْمَلَ اْلإيِمَانَ
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim Allah için severse, Allah için buuz ederse, Allah için verirse, muhakkak imanını kemale erdirmiştir.”
(Terğib-Terhib: 4/249)
Salihleri sevmek, Allahı sevmektir.
«حَقَّتْ مَحَبَّتِي عَلَى الْمُتَحَابِّينَ فِيَّ وَالْمُتَزَاوِرِينَ فِيَّ وَالْمُتَبَاذِلِينَ فِيَّ وَالْمُتَصَادِّقِينَ فِيَّ»
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, Allahu tealadan şöyle haber verdi: (Hadisi Kudsi)
“Muhabbetim, benim yolumda birbirlerini sevenler için hak (sabit) oldu, benim yolumda birbirlerini ziyaret edenler için, birbirle rine verenler için, birbirlerine tasadduk edenler için sabit oldu.”
(İbni Hıbban: 5779)
Salihlere karşı düşmanlık, Allahu tealaya düşmanlıktır.
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, Allahu tealadan şöyle haber verdi: (Hadisi Kudsi)
«مَنْ عَادَى لِي وَلِيًّا فَقَدْ آذَنْتُهُ بِالْحَرْبِ»
“Kim benim bir dostuma düşmanlık ederse, muhakkak ona harp ilan ederim.” [3]
Bilmek lazım ki kamil bir şeyhe olan rabıta, kişiyi Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e rabıtaya ulaştırır. Bu, çok büyük bir nimet ve büyük bir nasiptir.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’de fani olma hali, Allahu tealanın nuruna ulaştırır. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
«لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ وَالِدِهِ وَ وَلَدِهِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ»
“Sizden hiç biriniz, ben kendisine babasın dan, evladından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça (gerçek) iman etmiş ola-maz.” (Buhari: 159, Müslim: 449)
Ömer’in (r.a) rivayetinde şöyledir:
لاَ وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْكَ مِنْ نَفِسِكَ
“Hayır, nefsim kudret elinde olan Allaha yemin olsun ki, sana nefsinden daha sevimli olmadıkça.”
Bunun üzerine Ömer (r.a) dedi ki:
فَإِنَّهُ اْلآنَ وَاللهِ َلأَنْتَ أَحَبُّ اِلَيَّ مِنْ نَفْسِي
Yemin olsun ki şu an, sen bana nefsim-den daha sevimlisin.
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
َاْلآنَ يَا عُمَرُ
“Şimdi tamam Ya Ömer.” (Buhari: 5/16)
Bu hususta şu ayet yeterlidir:
“Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır.”
(Ahzab: 6)
Sehl r.a der ki:
Kim bütün hallerinde Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in dostlu-ğunu (velayetini) görmez de kendi nefsini malik görürse, sünnetinin lezzetini tadamaz.
عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- قَالَ مِنْ أَشَدِّ أُمَّتِى لِى حُبًّا نَاسٌ يَكُونُونَ بَعْدِى يَوَدُّ أَحَدُهُمْ لَوْ رَآنِى بِأَهْلِهِ وَمَالِهِ.
Ebu Hureyre’nin (r.a) rivayetinde, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ümmetimin beni en şiddetli şekilde sevenleri, benden sonra gelecek olan bir takım kimselerdir. Onlardan her biri, beni görmek için ehlini ve malını fidye olarak vermeyi sever.” (Müslim: 2832)
سُئِلَ عَلِيٌّ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ : كَيْفَ كَانَ حُبُّكُمْ لِرَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَسَلَّمَ قَالَ: كَانَ وَاللهِ أَحَبَّ اِلَيْنَا مِنْ أَمْوَالِنَا وَأَوْلاَدِنَا وَآبَائِنَا وَأُمَّهَاتِنَا وَمِنَ الْمَاءِ الْبَرَادِ عَلَى الظَّمَأِ
Ali’ye (r.a) soruldu: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e karşı sevginiz nasıldı?
Dedi ki: Vallahi o bizim için mallarımızdan, evladımızdan, annele rimizden ve susayan kişi için soğuk sudan daha fazla sevgiliydi.
رُوِيَ أَنَّ عَبْدَاللهِ بْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللهُ عَنْهُمَا خَدَرَتْ رِجْلُهُ فَقِيلَ لَهُ أُذْكُرْ أَحَبَّ النَّاسِ اِلَيْكَ يَزِلْ مِنْكَ فَصَاحَ (يَا مُحَمَّدَاهْ ) فَانْتَشَرَتْ
Rivayet edildi ki Abdullah ibni Ömer’in (r.an-huma) ayağı burkuldu. Ona dediler:
İnsanların sana en sevgili olanını zikredersen senden (bu sıkıntı) gider.
Ya Muhammed! Diye nida etti. Ayağı iyileşti.[4]
عَنْ اَنَسِ بْنِ مَالِكٍ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ لِي رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَسَلَّمَ (يَا بُنَيَّ إِنْ قَدَرْتَ أَنْ تُصْبِحَ وَتُمْسِيَ لَيْسَ فِي قَلْبِكَ غِشٌّ ِلأَحَدٍ فَافْعَلْ) ثُمَّ قَالَ لِي: (يَا بُنَيَّ وَذَلِكَ مِنْ سُنَّتِي وَمَنْ اَحْيَا سُنَّتِي فَقَدْ أَحَبَّنِي وَمَنْ أَحَبَّنِي كَانَ مَعِيَ فِي الْجَنَّةِ)
Enes bin Malik (r.a.) şöyle demiştir: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana dedi ki:
“Ey Evladım! Kalbinde hiçbir kimseye karşı bir eğrilik olmadan sabahlamaya ve akşamlamaya güç yetirirsen bunu yap.”
Sonra bana dedi:
“Ey Evladım! Bu benim sünnetimdendir. Kim sünnetimi ihya ederse, beni sevmiştir. Beni seven, cennette benimle birlikte olur.” [5]
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem üzerine salat okumak, ona karşı olan mahabbeti artırır, onun güzelliklerini kalpte hazır eder, onun hayalini kalbinde canlandırmaya vesile olur.
Namaz esnasında tahıyyatta Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e salat okuyan, kalp aynasında onun mübarek suretini hazır eder, sanki onun huzurunda olduğunu düşünerek Allahu teala’ dan, onun üzerine salat ve selam okumasını ister. Böylece devam edilirse, kalpte Nebi sallal-lahu aleyhi ve sellem’in keremli sureti tahayyül eder.
رُوِيَ أَنَّ رَجُلاً أَتَى النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، َلأَنْتَ أَحَبُّ إِلَيَّ مِنْ أَهْلِي وَمَالِي وَإِنِّي َلأَذْكُرُكَ فَمَا أَصْبِرُ حَتَّى أَجِيءَ فَأَنْظُرَ إِلَيْكَ وَإِنِّي ذَكَرْتُ مَوْتِي وَمَوْتَكَ فَعَرَفْتُ أَنَّكَ إِذَا دَخَلْتَ الْجَنَّةَ رُفِعْتَ مَعَ النَّبِيِّينَ وَإِنْ دَخَلْتُهَا لاَ أَرَاكَ . فَأَنْزَلَ اللَّهُ تَعَالَى : وَمَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَالرَّسُولَ فَأُولَئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاءِ وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَئِكَ رَفِيقًا فَدَعَا بِهِ فَقَرَأَهَا عَلَيْهِ
Rivayet edildi ki bir adam, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve dedi: Ya Resulallah! Elbette sen, bana ehlimden ve malımdan daha sevimlisin. Muhakkak ben, seni çok hatırlıyorum, sabredemiyorum, taki sana geldim ki sana bakayım. Benim ve senin ölümünü hatırladım. Biliyorum ki sen cennete girince diğer peygamberlerle birlikte çok yüce makamlara yükseleceksin. Ben cennete girsem de seni göremeye-ceğim.[6] Bunun üzerine Allahu teala şu ayetleri indirdi:
“Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendile rine lütuflarda bulundu ğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” (Nisa: 69)
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem o adamı çağırdı ve ayetleri ona okudu. (İbni Kesir Tefsiri: 2/310)
وَفِي حَدِيثٍ آخَرَ : كَانَ رَجُلٌ عِنْدَ النَّبِيِّ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - يَنْظُرُ إِلَيْهِ لاَيَطْرِفُ ، فَقَالَ : مَا بَالُكَ ؟ قَالَ : بِأَبِي ، وَأُمِّي ! أَتَمَتَّعُ مِنَ النَّظَرِ إِلَيْكَ ، فَإِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ رَفَعَكَ اللَّهُ بِتَفْضِيلِهِ ، فَأَنْزَلَ اللَّهُ اَلآيَةَ .
Başka bir hadisi şerifte: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında bulunan bir adam devamlı O’na bakıyor hiç gözünü O’ndan yummuyor du. Buyurdu ki: Halin nedir?
Adam: Babam annem sana feda olsun! Sana (dünyada) bakmakla menfaatleniyorum. Kıyamet günü olunca, Allahu teala seni faziletiyle yükseltecek…
Allahu teala, Nisa: 69. ayetini indirdi.
Enes’in (radıyellahu anhu) hadisinde:
“Kim beni severse, cennette benimle beraberdir.”
Amr bin As’tan (r. anhu) şöyle geldi:
“Bana, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den daha sevimli hiç kimse yoktur.” (Müslim rivayet etti.)
Bu ve benzeri zikrettiğimiz rivayetlerden rabı tanın, ashabı kiram tarafından yapılan bir fiil olduğu anlaşılır. Zira onlar Nebi sallallahu aley hi ve sellem’i şiddetli şekilde severler ve sünnetine ciddi şekilde tabi olurlardı. Aynı şekilde tabiin ve tebei tabiin dönemi de böyledir.
Müçtehid imamların zamanını da içine alan bu üç asır, tükenmeye başlayınca, insanların dünyevi meşgaleleri çoğaldı, kalpler bulandı, maksatlar değişti, niyetler karıştı, ihlas noktasında insanlarda bir zaaf başgösterdi.
Bu sebebler yüzünden mürşidler, insanları ilim ve terbiye ile emre derek kalplerini ıslah etmeye tenbih ettiler, kalplerini toparlayıp ruhlarını feyizlendirmek için beraber olmalarını tavsiye ettiler.
Bu usul üzere olan mahabbet için rabıta ismi verildi. Zira aşığın mahabbeti, kalbini sevdiğinin kalbine rabt eder (bağlar.) Böylece arala-rında manevi bir sevgi irtibatı hasıl olur. Bu alakaya da nisbet ismini verdiler.
Bu gibi muhabbet hakkında, Allahu teala hadisi kudside şöyle buyurdu:
«أَيْنَ الْمُتَحَابُّونَ بِجَلاَلِي الْيَوْمَ أُظِلُّهُمْ فِي ظِلِّي يَوْمَ لاَ ظِلَّ إِلاَّ ظِلِّي»
“Celalim hakkı için birbirini sevenler nerdedir? Benim gölgem den başka hiçbir gölgenin olmadığı günde, onları gölgem gölgelen direceğim.” (Muvatta: 2/952)
Rivayete göre Bilali Habeşi r.a, ölüm hastalığında, sekerat-ul mevt anında, hanımı ve akrabaları şöyle derdi: Vah üzüntümüz!
Bilali Habeşi (r.a) ise şöyle derdi:
Ey Ferahım! Ey Neşem-huzurum! Yarın, dostum Muhammed ve arkadaşlarına kavuşacağım.
Şimdi ey müslüman! Bu durumda Allahı (celle celaluhu) unutup ta, Muhammed’i (sallalla hu aleyhi ve sellem) hatırlayan bu sahabenin, müşrik olduğunu söylermisin? Hayır.
Namazda dünyevi işlerini düşünen kişi için dermisin? Hayır.
O halde zikreden bir müslümanın, Nebi sallal lahu aleyhi ve sellem’i hatırlaması veya şeyhini hatırlaması nerden şirk olacak? Bunu söyleyen kadar zalim varmıdır?
O halde şirk ile mahabbet (rabıta) arasındaki farkı bilmek lazımdır. Zaten “Kimin ilmi az olursa, itirazı çok olur, ilmi çok olanın da itirazı az olur” demişlerdir.
Baktığımızda rabıtayı inkar edenlerin hepsi de zır cahil ve inatçı kişilerdir. İçlerinde hatırı sayılacak derecede ilmi ve ahlakı düzgün bir kişi bile yok.
Ayeti kerimede şöyle buyruldu:
“Dikkat edin, Allahın dostlarına hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da değillerdir.” [7]
Hazreti Ömer (r.a), Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle buyurduğunu işitti:
(إِنَّ مِنْ عِبَادِ اللهِ عِبَادًا لَيْسُوا بِأَنْبِيَاءَ وَلاَ شُهَدَاءَ يَغْبِطُهُمُ اْلأَنْبِيَاءُ وَالشُّهَدَاءُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ لِمَكَانَتِهِمْ مِنَ اللهِ تَعَالَى ) قَالُوا: يَا رَسُولَ اللهِ اَخْبِرْنَا مَنْ هُمْ وَمَا أَعْمَالُهُمْ لَعَلَّنَا نُحِبُّهُمْ قَالَ: «هُمْ قَوْمٌ تَحَابُّوا فِي اللهِ عَلَى غَيْرِ أَرْحَامٍ مِنْهُمْ وَلاَ أَمْوَالٍ يُعْطُونَهَا فَوَ اللهِ إِنَّ وُجُوهَهُمْ لَنُورٌ وَإِنَّهُمْ لَعَلَى مَنَابِرَ مِنْ نُورٍ لاَ يَخَافُونَ إِذَا خَافَ النَّاسُ وَلاَ يَحْزُنُونَ إِذَا حَزِنَ النَّاسُ
“Allahın bazı kulları varki onlar peygamber ve şehit değillerdir, kıyamet gününde Allahu tealanın katındaki makamları (nın yüce liğinden dolayı) peygamberler ve şehitler onla ra gıpta ederler.”
Dediler ki: Ya Resulellah! Onlar kimlerdir? bize haber ver!
Buyurdu: “Onlar öyle bir topluluktur ki, aralarında akrabalık bağı olmadığı halde ve birbirlerine mal vermedikleri halde Allah için birbirlerini severler. Allaha yemin olsun ki, elbette yüzleri nurdur. Onlar nurdan minberler üzerindedir. İnsanlar korktuğunda on-lar korkmaz, insanlar hüzünlendiğinde onlar hüzünlenmez.” (Ebu Davud: 3527, Hakim:4/170)
[1] Tirmizi: 2680
[2] Heysemi, Mecmauzzevaid: 16779, Ebu ya’la: 2437, Taberani-Kebir:10476
[3] Buhari: 61379
[4] Buhari-Edebul Mufred: 964
[5] Tirmizi: 2680
[6] Bu zat, Efendimizin aleyhisselamın azatlısı Sevban radıyellahu anhu dur.
[7] Yunus: 62