Dua, merkezi ben, çevresi kâinat ve hattâ ötesi olan bir mekân ya da mekânsızlık buudunda, bütün yaratılmış ve henüz yaratılmamış olan zamanlardan kendini sorumlu hissetmenin şuuru ve şiiridir.Allahım, biliyorum, dua etmesini bilirsek, Senin kabul etmeyeceğin hiçbir duamız yok. Sen kabul edeceğin duaları, kalbimize ilham eyle. Âmin! İbadetler içerisinde özellikle namaz ve hac tecrübesinin kişiye kazandırdığı manevi ve ruhsal açılımlar duadaki yakarış ve samimiyetle birleştiriliyor. Ümit Meriç, bu husustaki duygularını, Secde namazımın bir ânı değil benim; hayatımın anlamının nihai durağı. Secdeyi öylesine çok, öylesine çok seviyorum ki, namazın diğer rukûnlarından utanıyorum. Affedin beni. diyerek ifade ediyor. Bu eser insanları tarihleri, kültürleri ve ibadetleriyle bütünleştirip barıştırarak dikkatleri vefa ve duaya çekiyor. Ümit Meriç bu konuda ülkemiz, İstanbul, peygamberler ve atalarımız için ayrı ayrı dua ediyor. İstanbul için ettiği dua da Allahım peygamber müjdesi ile bizim olan bu minare şehrini, kainatın son demine kadar, lütfen ve keremen biz mümin ve Müslim kullarına bağışla. demektedir. En yalın bir insan tecrübesinin bile her haliyle insanı Rabbiyle beraberliğe yönlendiren bir dua olduğunu bize gösteriyor. İnsanın içinde bulunduğu zamana ve mekana vefa ve sevgi ile bağlanmasının insandaki manevi açılımlar merkeze alınarak dikkat çekiliyor. ÜMİT MERİÇ ile DUALAR ve AMİNLER üzerine