Ezilen ve hakkı yenilen insan, güçlenmeyi ister. Hazret-i Peygamber'in ifadesiyle kristal kadar narin olan kadınlara karşı erkekle rin muamelelerinde bir kusur var ki toplumumuzda kadının ayakları üstünde durması, erkeğe muhtaç olmaması, karşısında dik durması(!) için okuyup meslek sahibi olması arzulanmaktadır. Yapacağınıza inanın!, «Başaracağım!» deyin, Beyninizi beşinci vitese takın!, Hedef 100! gibi sloganlarla gençleri motive mi ediyoruz, depresyona mı sokuyoruz?! 15 yaşındaki çocuğunu cepheye gönderebilen anneyle, tek otobüsle falanca yere gönderemeyen anne arasında fark olmalı! Sözüm ona kültürlü, bilgili ve çağdaş anne-babalar olarak bizler demek ki bir yerlerde yanlış yapıyoruz. Bugünün müslümanı değişti hem de çok değişti. yıl önce büyük şehirlerin nâdîde semtlerinde oturan, iyi arabalara binen; yönetici, işada mı, milletvekili, müdür, koordinatör, mimar, mühendis, doktor, avukat olan kaç tane gümüş yüzüklü erkek, ipek başörtülü bayan vardı? Bu bayanlar ve erkekler, bu mevkileri niçin arzuluyorlardı? Bu mevkilerin hakkını vererek buralarda kalabilmek, meydanlarda miting yapmaktan daha zor değil mi? İpek başörtülü, tek taş yüzüklü hanımlara; Plâtin yüzüklü, cipli beylere; Bilgisayar ve play-station karşısında oyun oynamaktan ve test çözmekten başka bir şey bilmeyen oğullarımıza; chat başından kalkmayan, ellerinden I-Phone düşmeyen, ayda on bin SMS atan kızlarımıza baktıkça içimizde bir şeyler cızz ediyor mu? Sahip olduklarımız ve üzerimizde taşıdıklarımız eğreti duruyor değil mi?