İmam-Hatip Lisesinin 5. sınıfında talebe iken yaz tatilinde bir İstanbul gezisi yapmıştım. Belli başlı camilerimizi gezerken hep yabancı turistlerle karşılaştım. Onlar, bizim gibi bakıp geçmiyorlar, ellerindeki kitaplar, rehberler vasıtasıyla cami müştemilatındaki bütün sanat değerlerini tetkik ediyorlar, ellerindeki resimler vs. gibi malzemeleri asılları ile karşılaştırıyor ve zevk alıyorlardı. Bunarın halleri bana pek tesir etti. Bu tesirle, Kayseriye döner dönmez daha önce görüp bildiğim işlerinde namaz kıldığım bütün camileri yeniden gezmeye başladım. Bu camiler hakkında yazılmış yazıları, kitapları toplayıp okuma merakı uyandı bende. Bu araştırmalarım sırasında, Gabrial adında bir Fransız sanat tarihçisinin Kayseri camileri ve diğer sanat eserlerini anlatan bir kitabı elime geçti. Bu eser, çok güzel bir Türkçe ile tercüme edilmiş, Kayserideki ecdat yadigarı bütün camileri bir sanatkâr gözü ile tanıtıyor, camilerin kitabelerinin okunuşunu ve manasını da gösteriyordu. Bu eseri hayranlıkla ve büyük bir zevkle birkaç defa okudum ve faydalı notlar aldım. Bu zat, bizim eserlerimizi bize tanıtmış, bize öğretmişti. Bu hem sevindirici, hem de bizim için çok acı bir gerçektir.