Kur'an-ı Kerim'in, tahrife uğramadan nesilden nesle aktarılması, Müslümanların en büyük şansıdır. İslam dini bu yönüyle, diğer dinlerin akıbetine uğramamış, kutsal kitabıyla birlikte Hz. Muhammed (as)'den nakledilen söz ve uygulamalar da, üzerinde bazı ihtilaflar olsa da büyük oranda kayıt altına alınmıştır. Ne var ki Hz. Muhammed'in vefatından sonra sahabe arasında ortaya çıkan siyasi ve sosyal çekişmeler çeşitli dini tartışmaların doğmasına sebep olmuştur. Bu ihtilaflar, itikadi açıdan büyük günah, iman, küfür ve kader gibi bazı konuların tartışılmasına neden olmuştur. Bu ilk tartışmalar etrafında hicri birinci asırda Haricilik, Mürcie, Kaderiyye ve Cebriyye gibi itikâdî fırkalar doğmuştur. Hicri ikinci asra gelindiğinde, yabancı din ve kültürlerle karşı karşıya gelinmiştir. Müslüman âlimler bu yeni inanç ve kültür ortamından zaman zaman istifade etmenin yollarını aramışlarsa da ilişki biçimi genellikle mücadele şeklinde seyretmiştir. Felsefenin İslam dünyasına girmesiyle birlikte bu etkileşim ve mücadele ortamı daha da yoğunlaşmıştır. Kelam ilmi böyle bir ortamda doğmuş, hicri ikinci asırda Mu‘tezile ekolü ilk kelâm mektebi olarak ortaya çıkmıştır. Bunun yanında Şia ve Ehl-i Sünnet kelam okulları da oluşmuştur. Ehl-i Sünnet de kendi içerisinde Eş‘arîlik ve Mâturîdîlik kelam okullarını doğurmuştur. Bu ekoller tarihi süreç içerisinde çeşitli değişim ve dönüşüm süreçleri geçirmiştir. Son asırlarda Müslümanların tarih sahnesinde etkin olamaması, yenilik düşüncesini harekete geçirmiş, son iki asırda Yen-i İlm-i Kelam arayışları ortaya çıkmıştır. İşte bu eser, Kur'ân'ın nâzil olmaya başladığı devirden başlayarak günümüze kadar seyreden tarihi süreçte inanç konularında yaşanan gelişmeleri, oluşan itikadi fırka ve ekolleri incelemektedir.