Bir iman şövalyesi başka bir iman şövalyesine yardım edemez. Ya tekil birey kendisini bu paradoksa sokmak suretiyle bir iman şövalyesi yapacak, ya da asla bir iman şövalyesi olamayacaktır. Bu bölgelerde ortaklık düşünülemez. Eğer bir kişi başka birinin sorumluluğunda iman şövalyesi olmak isteyecek kadar korkak ve basitse, asla bir iman şövalyesi olamayacaktır. (...) Eğer kişi, bütün çağlar boyunca var olan imanı inkar ederse bu gülünç olacaktır. İmandan önce bir sonsuzluk hamlesi vardır. Bu görev, bu günlerde insanlar hor görseler de, kendi içinde insan gücüne denktir. Ancak bu görev tamamlandığında, yani birey kendisini sonsuzda tükettiğinde, imanın doğabileceği noktaya ulaşabilir. - S. Kierkegaard- İman, ıstırap çeken bir hakikatle bağlantılıdır. Istırap çeken ve zulme uğrayan hakikat, yanlış bir biçimde müracaat edilen hakikatten hayli farklıdır. (...) Istırap çeken hakikat, insanı diğer insanlara değil, yalnızlık içinde Tanrı'ya açar.