Def-i mefâsidin, celb-i menâfiden evlâ olduğu kâidesi, usul kitaplarında kaldığı takdirde, böylesine temel koyucu bir prensibi hayatın dışına itme hacâletini yüklenmiş olacağız. Kimi analizlerin Tanzimatla başlattıkları ama vâkıaya bakıldığında kökleri daha önceye dayanan bir modernizasyon projesine mâruz kalmış olmanın üzerimizdeki en belirgin tesiri, çoklarımızda var olan kafa karışıklığı veya zihin bulanıklığıdır.Doğru ile yanlışın bu ölçüde iç içe geçtiği, Hak ile bâtılın aynı menfezden üzerimize boca edildiği, hayatın belli kompartımanlara ayrılarak, belli alanların dinin müdahalesine bilinçli olarak kapatıldığı bir devri idrâk ediyoruz. Yalanın da sıdk kadar kendini ifade imkânı bulduğu böylesi bir vasatta, zihin iklimimizdeki tozu ve gubarı silkelemeden hayra yönelirsek, niyetimiz sâlim olsa da, yaparken yıkan birileri olmaktan kurtulamayabiliriz.Bir Hak dostu, belki biraz da tevâzu ile, ötedeki tek sermayesinin, Huzura çıktığında, Dinini tahrif edip bozmadım Yâ Rab! diyebilmek olduğunu, en azından bunu diyebilmeyi ümit ettiğini ifade eder. Bu nidânın ehemmiyetini anlamak istediğimizde, bunca imkân ve kalabalığa rağmen, İslâmî şuur bağlamında niçin bu ölçüde yaya kaldığımız üzerinde ciddi anlamda kafa yormamız gerekecektir.