XIV. yüzyılın başlarındaki Türk-İslam göçleriyle Anadolu'ya bir yandan tarikatlere bağlı dervişler, diğer yandan bu coğrafyada fütüvvet ilkeleri çerçevesinde sağlam bir dayanışma birliği kuran Ahiler gelmiştir. Bu zümrelerin, fetihle açılmış bu yeni toprakların Türkleşme ve İslamlaşma sürecinde önemli rolleri olmuştur. Bu gruplar, ayrıca inşa ettikleri yapılarla da toplumsal görevler üstlenmişlerdir. Ahilerin ve dervişlerin inşa ettikleri bu yapılar, Anadolu-Türk mimarisinde özgün bir tür oluşturmuştur. Tekkeler, tarikat zaviyeleri, fütüvvet camileri, Ahi zaviyeleri, buk'alar, ribatlar, derbendler ve imaretler gibi birçok yapı grubu hem mimari özellikleriyle hem de toplumsal hayatın merkezinde bulunmaları sebebiyle Osmanlı mimarisinde kendilerine has bir yer edinmiştir. Osmanlı Mimarisinde Tarikat Yapıları'nda, bahsi geçen her yapı tipi ayrıntılı bir kuramsal analizle, ilişkili olduğu kurum, işlev, içerik ve mimari özellikleri açısından ele alınarak tanımlanmış, yapılarla ilgili terminoloji açıklanmıştır. Sonuç olarak, ortaya çıktıkları zamanın özgün koşulları göz önünde bulundurularak, tarikat ve fütüvvet yapılarının karşılıklı ilişkileri tartışılmış, bu yapıların bir bütün olarak Osmanlı mimarisi geleneğindeki yerleri değerlendirilmiştir.