Aslında rahat bir zamanda değil, mânen zor bir zamanda yaşıyoruz. Belki imkânlar itibarıyla rahat, fakat; bir yanda televizyonun menfî filmleri, bir yanda mâneviyatların yaprak gibi savrulduğu müteverrim internet sokakları, bir yanda nefsâniyeti tahrik eden modalar ve bir yanda insanları uzaktan kumandalı oyuncaklar gibi sürükleyen reklâmlar... Yani; sayısız mânevî tehlike ve nefsânî tuzaklar itibarıyla oldukça zor bir zamandayız. En küçük bir rehâvet, gaflet girdaplarında taze dimağların felâketlerine sebebiyet vermektir. Bizlerin en küçük tembelliğinin, zavallı evlâtları selde sürüklenen kütükler misâli hangi nefsâniyetin kıskacında boğacağı meçhuldür. Unutmamalıyız: Bugün biz İslâm nimetine mazhar isek, bu; ecdâdımız vesilesiyle oldu. Onlar gayret ve fedâkârlık göstermeselerdi, bağ ve bahçelerine çekilip rehâvete kapılmış olsalardı; nice nimetten mahrum kalırdık. Yani dünden gelen nimetler, bize kolaylıkla gelmedi. Bin bir çilelerle geldi. Ey şanlı nesil! Sen; Osman Gazi ve nesli gibi diğergâm, gönül eri ve kendisini Cenâbı Hakk'a adayan âbide şahsiyetlere sahipsen; tebaasıyla mahkemeye çıkarak bütün dünyaya örnek bir adâlet anlayışı tevzî eden bir Fatih'in varsa; Hazreti Mevlânâlar, Yûnuslar ve Hüdâyîler gibi yüreklerini dergâh hâline getiren gönül erlerin ve onlardan feyz alarak izlerini takip eden güzel insanların varsa; bir karıncanın hukukunu düşünen Kanunî Sultan Süleyman'ın varsa; sînesi Kur'ân'la dolmuş analar, arslan yürekli yiğitler doğuruyorsa; dünya, senin gözünde küçülmüş, âhiret saâdeti ve Allah rızâsı bir ideal hâline gelmişse; BÜYÜK MİLLETSİN!..