Tevhid ve vahdet, İslam düşüncesinin merkez fikridir. Tevhid fikrinin odağında Hakk’ın birliği ve yegâne yaratıcı oluşu vardır. İslam düşünce tarihi çerçevesinde kelamcılar, sûfiler ve filozoflar çeşitli yaklaşımlarla tevhid görüşünü işlemişlerdir. Kelâmcılar rûbûbiyet, ulûhiyet ve isimlerde, sûfîler âfâkî ve enfüsî âlemde, filozoflar ise akıl ve zihinde birlik tecrübesinin bütün ufuklarını gezmişlerdir. Fakat tevhidin hayatın içinde ve gündelik fiillerimizde tecrübe edilmesinin ana güzergâhı peygamberlerin (as) bizzat ferdî ve toplumsal hayatlarıdır. “Benim ve önceki peygamberlerin en önemli daveti şudur: Allah’tan başka ilah yoktur. O birdir, eşi-ortağı yoktur.” (Muvatta, “Kur’ân”, 32) hadisiyle ifade edildiği üzere peygamberlerin davetinin odağı hep Hakk’ın birliğidir. Fâtiha Sûresi’nde kulluğun, ibadetin sadece Allah’a yapılacağı; nihai yardımın sadece Allah’tan isteneceği vurgulu bir şekilde ifade edilerek günde beş defa müslümanların ibadetinin en temel izleği tevhid olarak işaretlenmiştir. Tevhid fikri, bir inanç ilkesi olmakla da kalmamış ictimaî ve kozmolojik vahdet görüşünü de inşa etmiştir. Cemiyet ve âlem birlik ilkesinden hareketle anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Toplumun fertleri ile âlemin unsurları Hakk’ın birliğinin bir yansıması, tevhid ve vahdetin bir aynası olarak kabul edilmiştir.